Gündeme bomba gibi düşen bir olay şu an medyayı sallıyor. Medyada yer alan bu olay Başbakanın ‘kürtajla’ alakalı sözleri oldu. Bu konuya tepkisini dillendiren hekimlerde ardı ardına açıklamalarda bulundular.Kürtaj ve sezeryana yönelik sözleriyle dikkat çeken Başbakan’a tepkiler çığ gibi büyüyor. İstanbul Tabip Odası ve Türk Jinekoloji Derneği de: ‘Sezaryeni yapan hekimlerin de cani olmasını gerekli kılan bu tanımlamayı kırıyor ve bir dil sürçmesi olmasını diliyoruz.’ diyerek tepkisini belirtti.
Türk Tabipler Birliği ise tepkisini şöyle ifade etti:“Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır.”
Birliğin açıklamalarında şunlara da yer verildi:“Kürtajın yasal süresi, pek çok ülkede 12 hafta iken Türkiye’de 10 haftadır. Ne var ki, sağlık kuruluşları fiili olarak kürtajı sekiz haftaya kadar yapmakta ve yasal hak açıkça devletin sağlık hizmetleri kanalı ile ihlal edilmektedir. Uzun süredir fiilen yürürlükte olan kürtaj hakkı gaspının, önümüzdeki süreçte bir yasaklamaya dönüşmesinden endişe duymaktayız. Sezaryen ise bir doğum yöntemidir. Doğumun ne yolla yapılacağı annenin ve çocuğun sağlığı göz önünde tutularak planlanır. Bu konuda devletin müdahalesi abesle iştigaldir. Başbakanın değerlendirmesi ise bilimsel olmaktan uzaktır.”
Özellikle kadın doktorların tepkileri daha fazlaydı ve kadınların doğurma şekline ve kaç çocuk doğuracağına yönelik siyasi bildirimlere ateş püskürdüler. Kadının toplumdaki yerini sarsan ifadeler olduğu üzerinde duruldu. Muhafazakar yapıya bağlanan bu düşüncelerde kadının haklarının elinden alındığı belirtildi.
İstanbul Tabipler Odası konuyla alakalı şu açıklamaları yaptı:”Yurttaşlarımız bu hakka kavuşmadan önce, yani kürtaj yasakken, istenmeyen gebeliklerin şimdiki gibi hastanelerde ve gerekli sağlık koşullarına sahip yerlerde değil, köşede bucakta, bilgisiz kimseler tarafından, rahme olmadık maddeler sokularak sonlandırılmakta olduğunu ve bu tür girişimlerin sıkça anne ölümleriyle sonuçlandığını hatırlatmak isteriz.”
Konuya ilişkin açıklama yapan Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Atıl Yüksel,”Sezaryen, tıbbi gereklilik halinde anne ve bebek yaşamını kurtarıcı bir operasyondur. Tıbbi gereklilik dışında sezaryen oranlarının azaltılması için tüm dünyada çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çabalara karşın, anne isteği ile sezaryen yapılması yine pek çok Batı ülkesinde yasal olarak uygulana gelmektedir” dedi.
Ülkemizde gerçekleştirilen sezaryen oranının fazla olmasından dolayı iki yıl evvel Sağlık Bakanlığı’yla ortaklaşa çalışan TJOD’un çeşitli öneriler sunduğunu ifade eden Yüksel, “Sezaryen oranlarını düşürmeye çalışmak önemli olmakla beraber, bunu gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların hasta hakları ile hekimin hukuki sorumluluğunu ihlal etmemesini sağlamak da önemlidir. Hekimi ve kurumları cezalandırmaya yönelik uygulamaların ise bir yarar sağlamayacağı açıktır. Bugün tüm dünya yüksek sezaryen oranlarını tartışmakta ve çözümler aramaktadır. Sorun yalnızca ülkemize özgü olmayıp, bir insan hakkı olan ‘üreme hakkı’ ile de yakından ilişkilidir”dedi.
Sezaryen oranındaki artışları ve bunu yapan kurumların belirlendiğini ifade eden Yüksel, “Ancak bu kabul camiamızı hayretler içinde bırakan ‘Sezaryeni bir cinayet olarak görüyorum’ cümleciğini kabul etmek anlamına gelmemektedir. Sezaryen bir tıbbi müdahale olup, cinayet olarak tanımlanamaz. Tıp dışı çevrelerin sezaryen oranlarındaki artışı sorgulama ve eleştirme haklarını kabul etsek de, Başbakan ya da bir başka siyasetçinin sezaryeni bir cinayet olarak tanımlamasını çok yadırgıyoruz. Sezaryeni yapan hekimlerin de cani olmasını gerekli kılan bu tanımlamayı kınıyor ve bir dil sürçmesi olmasını diliyoruz”dedi.
Her adımda kürtaja sarılınmaması gerektiği belirtilirken yanlış bir zihniyetle kürtajı doğum kontrol yöntemi olarak algılandığı belirtildi. Bunun doğum kontrol yöntemi olmadığını vurgulayan Yüksel sözlerini şöyle sürdürdü:”Ülkemiz Kadın Hastalıkları ve Doğum camiasının olgunlaşmış, düşüncesi budur. Kürtaj, istenmeyen gebeliklerin önlenemediği ve modern aile planlaması yöntemlerinin uygulanamadığı durumlarda, gebenin ve eşinin isteği ile 10’uncu haftanın altında yasal olarak uygulanan bir girişimdir. Yasalarımızın yurttaşlarımıza hak olarak sunduğu 10 hafta altındaki kürtaj uygulamalarının ‘cinayet’ olarak tanımlanmasından duyduğumuz rahatsızlığı dile getiririz. Kürtaj, cinayet değildir. Bugüne kadar binlerce vatandaşımız, sosyal ve ekonomik açıdan uygun durumda değillerken oluşmaya başlayan gebeliklerinde yasaların onlara verdiği hakka dayanarak ve kendi istekleriyle gebeliklerine son verdirmişlerdir. Yurttaşlarımız bu hakka kavuşmadan önce, yani kürtaj yasakken, istenmeyen gebeliklerin şimdiki gibi hastanelerde ve gerekli sağlık koşullarına sahip yerlerde değil, köşede bucakta, bilgisiz kimseler tarafından, rahime olmadık maddeler sokularak sonlandırılmakta olduğunu ve bu tür girişimlerin sıkça anne ölümleriyle sonuçlandığını hatırlatmak isteriz. Bu 20-25 senenin Türkiyesi.”
Ancak bunlar bile kürtajın yasaklanma boyutuyla çözümlenemez bu soruna yasakla yaklaşılırsa karşılaşılacak olan birçok sorunun olduğu belirtildi. Yüksel, bu sorunlara şöyle değindi,”Açık konuşmak lazım. Gizli kürtaj yapılan yerler oluşur bir süre sonra. Bu yerlerin kalitesini denetlemekle ilgili ciddi problemler oluşur. Bunların bir kısmı medikal tıbbi profesyoneller tarafından çalıştırılır, bir kısmı da, esas problem orada başlar, yetkin olmayan insanların, gebeliği hiç hoş olmayan yöntemlerle tahliye etme çabalarına doğru tekrar geri dönebilir. bunlar da anne yaşamıyla ilgili ciddi riskler getirir.”
Kürtaj tartışmalarına yorum getiren diğer bir doktorumuzda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk Erez. Erez, “3 tane çocuk sahibi olmamız öneriliyor. Vatandaşın kaç sayıda çocuk sahibi olacağı bir politikacının, bir başbakanın tayin edeceği bir şey değildir. İnsanın kendi çok özel koşullarına ve ekonomik durumuna göre kadın ve erkek arasında saptanacak ve uygulanacak bir şeydir. ‘Nüfusumuz azalıyor, asker lazım’ gibi argümanlar gereçrli değildir, insanın saptayacağı çocuk sayısında” dedi.
Dr. Hasan Fehmi Yazıcıoğlu,”İşin ekonomik yönüyle ilgili olan açıklamalar da doğru değil. Bugün özel olsun ya da performans olsun normal doğumun puanları ya da ücreti, sezaryen ücretlerinden daha fazla. Bu özelde çalışan hekimler için de, kamuda çalışıp performans alan hekimler için de geçerli. Yani normal doğum yaptıran bir hekim, sezaryen yaptıran bir hekimden daha fazla ücret talep ediyor” diyerek tartışmalara kendi görüşlerini kattı.
Sevilay Gürsoy
Tibbiyardim.com Yazarı
Yorum Yok