İnsan ölümlerinin sebeplerine bakıldığında genel olarak dolaşım sistemi ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Bunun nedeni yaşa bağlı olarak damarlardaki elastikiyetin kaybolması ve damar duvarlarının kireçlenmesidir. Arter duvarında kalınlaşma ve lümende daralma görülür. Bu olaya arteriyoskleroz denir. Arteriyosklerozun 3 formu vardır. Bunlardan en sık karşılaşılan ve en önemli olanı aterosklerozdur.Peki, ateroskleroz tam olarak nedir?
Aterosklerozda damar duvarlarında aterom veya plak dediğimiz normal olmayan yapılar gelişir. Bu yapılar büyük ve orta boy arterlerin intima tabakasında görülür. Vücudumuzda en sık abdominal aorta, koroner arter, alt torasik aorta, aortik arterler ve Willis poligonunda( beyin damarları) görülür. Ateromlar yumuşak, sarımsı renkte içi lipit dolu olan plak şeklinde yapılardır. Acaba oluşan bu plak ne gibi patolojik sorunlara yol açar? Ya aterom yırtılarak içinden çıkan parçalar akıntıyla birlikte daha dar damarların tıkanmasına neden olacaktır ki; bu tıkanma kalbe gelen damarlardan birinde olursa yani kalbe gelen kan miktarı azalırsa, miyokard yeterli seviyede oksijenlenemez ve iskemi meydana gelir. Kalp tam beslenemediği için yeteri kadar kasılamaz. En çok korkulan olay ise koroner arterlerden hiçbirinin kalbin kanlanmasını yeterince sağlayamamasıdır. Böylece kalp kasılamaz ve vücuda kan gönderemez. Bu tablo miyokard infarktüsüdür. Ya da oluşan plak gittikçe büyüyerek lümeni tıkayabilir, burada zamanla pıhtılar oluşmaya başlar. Distal organlara kan akımı azalır ve iskemik hasara neden olur. Büyük arterlerde ateromlar media tabakasını zedeleyip damar duvarını zayıflatarak anevrizmaları oluştururlar. Bu anevrizmalar yırtılabilir. Bu da ciddi sonuçlar doğurur.
Genellikle özgün belirti vermeyen ateroskleroz; günümüzde henüz ciddiyetini koruyan bir hastalıktır. Dünyada en başta gelen ölüm nedenlerinden biridir. Birleşik Amerika ve Avrupa’da insanların yaklaşık yarısı aterosklerozdan ölmektedir. Türkiye’de de kalp ve damar hastalıklarından ölümler tüm ölümlerin %34’ünü oluşturur. Bu ölümlerin yaklaşık 2/3’ü miyokard infarktüsünden geri kalanı diğer organlarda oluşan hasarlardan kaynaklanır.
Aterosklerozun kesin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak bazı koşullar, özellikler ve alışkanlıklar hastalığın gelişiminin seyrini değiştirir. Bu koşullar risk faktörleri olarak bilinir. Bu risk faktörlerinin bir kısmı yapısal ve bu nedenle değiştirilemez, bir kısmı ise kazanılmış ve kontrol edilebildiği için değiştirilebilir özelliktedir. Yapısal faktörler yaş, cinsiyet ve genetik olmakla birlikte, değiştirilebilir faktörler ise diyet yaşam biçimi ve kişisel alışkanlıklardır.
Ateroskelerozda Risk faktörleri Nelerdir?
Yaş; önemli bir etkendir. Ateroskleroz genellikle arteriyal lezyonların organ hasarlarına yol orta yaş ve sonrasında daha çok görülür. 40 yaşından 60 yaşına kadar ateroskleroza bağlı oluşan miyokardiyal infarktüs insidansı 5 kat artar. Aterosklerozun orta yaşlı erişkinlerde daha yaygın olması gençlerde görülmeyeceği anlamına gelmez. Yapılan bazı otopsi sonuçlarına göre gençlerde de bu tip lezyonlara rastlanmıştır. Hatta doğumdan hemen sonra da gelişmeye başladığı yolunda görüşler de vardır.
Cinsiyet; Erkekler kadınlara göre 3-6 kat daha fazla ateroskleroza eğilimlidirler. Erkeklerde 55, kadınlarda ise 45 yaşından sonra risk faktörleri artar. Menopoz öncesi kadınlarda ateroskleroz son derece nadirdir. Kadınlarda östrojen ve öteki eşey hormonlarının ateroskleroza karşı koruyucu rolü olduğu düşünülmektedir. Menopoz sonrası ise iki cins arasında risk eşitlenir. Östrojen salgılarının azalması ateroskleroza bağlı hastalıkların insidansını artırır.
Kalıtımın ateroskleroz üzerinde etkileri tespit edilmiştir. Ateroskleroza neden olan bazı etkenlerin( hipertansiyon, diabetes mellitus) ailevi eğilim göstermesi kalıtımın aterosklerozla ilgili olduğunu düşündürmüştür. Ailesinde erken ateroskleroz gelişen kişilerde erken koroner ateroskleroz riski 12 kat daha fazladır.
Sigara iyi bilinen bir risk faktörüdür. Sigara:
Uzun yıllar boyunca günde bir paket sigara içenlerde İKH’den(iskemik kalp hastalığı) ölme riskinin %200 arttığı tespit edilmiştir. Sigaranın kesilmesi durumunda ise miyokard infarktüsü riskinin %65 azaldığı tespit edilmiştir.
Hiperlipidemi; ateroskleroz için temel risk faktörüdür. Hiperkolesterolemi en belirgin ateroskleroz etkenidir. Daha az oranda hipertrigliseridemi de rol oynar. Hiperkolesterolemide HDL-kolestererolü seviyesi arttıkça ateroskleroz riski azalır, tersine LDL-kolesterolü arttıkça risk artar. Kısaca HDL-kolesterolünün 40 mg/dl’nin altında olması, LDL-kolesterolünün ise 130 mg/dl’nin üstünde olması hiperkolesterolemi olarak değerlendirilir ve aterosklerozu tetikleyebilir. Beslenme alışkanlıklarında yüksek kolesterol ve hayvansal kaynaklı yağları bol bulunduran toplumlarda ateroskleroz görülme sıklığı yüksektir. Besin ihtiyaçlarının çoğunu sebze, tahıl ve balık gibi kaynaklardan sağlayan toplumlarda ise bu tip hastalıkların sıklığının daha az olduğu görülmüştür. Bu bağlamda aterojenik diyet değiştirilebilir etmenler arasında ilk sıralarda yer alır.
Hipertansiyon; her yaşta ateroskleroz için önemli bir etkendir.
Özetle; kan basıncı 160/95 mm/hg olanlar normal kan basıncına sahip olanlardan 5 kat daha fazla risk altındadır.
Diabetes Mellitus; kan şekerinin yükseldiği, insülinin olmadığı veya yetersiz olduğu zaman ortaya çıkan hastalıktır. Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinir. Bu hastalıkta yağlar depolarından sökülerek bol miktarda kana geçer. Bu yağ asitleri bir taraftan enerji kaynağı olarak kullanılır, bir taraftan da kanda aşırı artışından dolayı aterosklerozu tetikler. Diyabette KAH(koroner arter hastalığı) riski 3-5 kat artar. Kardiyovasküler hastalıklar diyabetiklede ölüm nedenlerinin %75’ini oluşturur.
Obezite; hipertansiyona ve ateroskleroza neden olan faktörlerden biridir. Obezite, İnsülin direnci, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve hipertrigliseridemi ile ilişkilidir. Ayrıca ateroskleroza leptin molekülünün etkisiyle de neden olduğu bilinmektedir. Leptin insan vücudundaki yağ dokusu hücrelerinden salınıp hipotalamus üzerinden beslenmeyi düzenler. Miktarının insan vücudundaki yağ dokusuyla orantılı olduğu tespit edilmiştir.
Fiziksel aktivite eksikliğinin uzun vadede negatif etkilerinin olduğu bilinmektedir. Düzenli yapılan fiziksel aktiviteler, kalp krizi ve kardiyovasküler rahatsızlıkları önler.
Obezite, hipertansiyon ve diyabet gelişme riskini azaltır. Fiziksel aktivitenin yoğun olduğu işler ve boş zamanlarda yapılan egzersizlerin özellikle koroner arter hastalığı riskini azalttığı yapılan araştırmalarla gösterilmiştir.
Alkol kullanımının ateroskleroza etkisi vücutta yaptığı etkilerin sonuçlarına göre değerlendirilebilir. Aşırı alkol tüketimi; damarların elastikiyetlerinin kaybına yol açar ve hipertansiyona neden olur. Bunların yanı sıra hiperkoagülabilite ve kardiyak aritmileri artar, serebral kan akımı azalır.
Günümüzde ateroskleroz için risk faktörlerinin çoğu belirlenmiştir. Tabi ki yeni bulgularla bu risk faktörlerinin sayısı artacaktır. Genel manada bu risk faktörlerinin baskın olanları değiştirilebilir olanlardır. Bu faktörlerin hastalığı oluşturup oluşturmaması insanların yaşam tarzları ile ilgilidir. Yaşam koşullarının zorlaşması, artan iş stresi, insanların kendilerine vakit ayıramaması, beslenmelerine dikkat etmemeleri ve sigara kullanımının çok yaygın olması aterosklerozu tetiklemektedir. Bu noktada yapılması gereken insanların daha bilgili ve duyarlı hale getirilmesidir. Bu faktörler üzerinden alınabilecek önlemler insanların beslenme alışkanlıklarına dikkat etmeleri, düzenli egzersiz yapmaları ve sigara kullanımının azaltılmasıdır. Bu faktörlere dikkat edilirse ateroskleroz ciddi bir hastalık olmaktan çıkacaktır.
Yorum Yok